Blog


SAMİ KÖSE BAŞKENT GAZETESİ


29-05-2020 07:33:59



Sorun, kültür yozlaşmasında
Müziksiz bir insanlık tarihini, tarih yazmıyor. Bu kadar kıymetli olan bu sanata sahip çıkıp, onu hak ettiği yere taşımak boynumuzun borcu. Konu hakkında görüşlerini almak üzere, orkestra ve bando şefi, müzik eğitmeni Sami Köse ile konuştuk. 

Tolga ALCA
Müziksiz bir insanlık tarihini, tarih yazmıyor. Bu kadar kıymetli olan bu sanata sahip çıkıp, onu hak ettiği yere taşımak boynumuzun borcu. Konu hakkında görüşlerini almak üzere, orkestra ve bando şefi, müzik eğitmeni Sami Köse ile konuştuk.
• Öncelikle sizi müzik hayatınız ile tanıyabilir miyiz?
1980 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldum. 20 yıla yakın bir orkestra ve bando şefliği yaptım. Onun dışında 1973 yılından bu yana trompet ve piyano ile sahne alıyorum. Aynı zamanda her türlü müzik tarzını notaya dökebiliyorum. Özel olarak da piyano ve trompet dersleri veriyorum. 2000 yılında bir albüm çalışmam oldu. Benim için ciddi bir çalışmaydı. Albümdeki tüm eserlerin söz ve müziği bana aitti. Ama Türkiye’nin sanat anlayışının dışında bir albüm olduğu için açıkçası beklediğimiz ilgiyi göremedik.
“İYİ EĞİTMEN, KENDİNİ EĞİTEREK HAREKET ETMELİ”
• Müzik eğitmenliği süreciniz nasıl başladı?
Eğitimcilik serüvenine 1974 yılında komşunun çocuğunu eğiterek başladım. Daha sonra özel olarak başka kişilere piyano dersleri verdim. Öğretirken daha iyi öğreniyorsunuz. 1980 yılından beri aralıksız olarak eğitmenlik yapıyorum. Bu güne kadar binlerce öğrencim oldu. Piyano eğitimi verirken şan, ses egzersizi, solfej, armoni gibi dersleri de bununla birlikte işliyorum. İyi bir eğitmen her zaman kendini eğiterek hareket etmelidir.
 
 • Şu an özel bir kolejde eğitmenliğiniz devam ediyor. Buradaki eğitimleriniz nasıl gidiyor?
Bu kolejde şu an ilk ve ortaokul var. Her sınıf haftada 2 gün benden ders alıyor. Bu derslerde ilk olarak teorik eğitimler veriyorum. Haftanın ikinci dersinde ise enstrümana yöneliyoruz. Her öğrenci notasını yazmış olduğum eserleri, enstrümanı ile çalıyor. Şu anda bir orkestramız var. Her pazartesi ve cuma günkü İstiklal Marşı’nı bu öğrencilerimiz çalıyor.
• Sizden eğitim alan müzisyen adayları enstrümanları çalmayı çok kısa sürede öğreniyor. Bunu sadece mesleki deneyiminize mi bağlıyorsunuz?
Öncelikle bono öğreterek eğitimlere başlıyoruz. Öğrencilerime ilk etapta enstrüman çaldırmıyorum. İlk 2-3 ay kadar sadece nota okumayı anlatıyorum. Nota okuyan öğrenciler seslere alıştıktan sonra enstrümanı ellerine aldıklarında çok zorlanmadan bir eser icra edebilecek noktaya kısa sürede ulaşıyor. Zaten notayı iyi bilen bir kişinin önüne hangi eseri getirirseniz getirin onu çalabilir. Burada bir de temel enstrüman olarak piyano çalmayı öğretiyorum. Yani bir enstrümanı öğrenmeden önce piyanoyu öğrenen kişiler daha kısa sürede ve daha kolay bir şekilde başka bir enstrüman çalabiliyor.
• Piyanonun insan beyninin gelişimine farklı katkıları da var...
Kesinlikle. Piyano insan beynini olumlu olarak en çok etkileyen ve beyni etkin kullandıran bir enstrümandır. Beyindeki sağ ve sol lobu harekete geçirir. Bir salisede 10 parmak ile 10 işlem yapıyorsunuz. Bunun beyne inanılmaz derecede olumlu etkileri var. Piyano öğrenen küçük yaştaki öğrencilerin derslerindeki başarısı da artıyor. Ayrıca parkinson, alzaymır, hiperaktif gibi sorunları olup öğrenme güçlüğü yaşayan kişiler için piyanoyu kesinlikle öneriyorum. Bununla ilgili zaten bilimsel araştırmalar mevcut.
“MUTLULUKTAN ESER ÇIKMAZ”
• Biraz da genel konulara değinecek olursak, aynı zamanda bir besteci olarak bir sanat eserlerinin çıkış noktasını neye bağlarsınız?
Hiçbir zaman mutluluktan eser çıkmaz. Ne şiir, aşk hikâyesi, roman, çıkar ne de bir şarkı eseri çıkar. En güzel sanat eserleri acıdan beslenir. Anadolu’dan çıkan türkülerin hikâyesine baktığınızda tamamen acıdan beslenildiğini görürsünüz. Bugün Köroğlu ya da Dadaloğlu’nu biz çektikleri acılarla hatırlıyoruz. Cem Karaca eziyetten dolayı bu kadar insanların kalbine dokunan eserler oluşturmuştur. Nazım Hikmet’in bütün şiirlerinde vatanına ve eşi Piraye’ye olan hasretini görürsünüz. Acının adını aşk, keder, açlık ya da hasret koyabilirsiniz.
“ULAŞILMASI KOLAY ŞEYLERİN DEĞERİ AZALIR”
• Şu anda bu kadar değerli eserler göremiyoruz gibi?
Müzik piyasası bitmek üzere. Bugün Türkiye’de artık CD fabrikası yoktur. Ulaşılması çok kolay şeylerin değeri azalır. İnternet ortamında güzel olan bir eser çok çabuk harcanabiliyor. Ama her şeye rağmen Türkiye’nin sanatsız kalmasını istemiyoruz. Toplum eğitimsiz olursa o toplumu kullananların sayısı artar. Siyasetçisi, iş adamı hatta sanatçısı o toplumu kendi menfaati için kullanır.
• Peki, müzisyenlere ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Bağırmak iyi şarkı söylemek değildir. Benim sahnelerim hala devam ediyor. 500 kişilik bir salonda şarkı söylerken bile asla sesi sonuna kadar açmam. Bugün kültür aşıladığımız en önemli yerlerden bir tanesi düğün salonlarıdır. Buralarda bile anlamsız şarkılarla, sonuna kadar açılan seslerle insanlar müzik yaptığını zannediyor. Müzisyenin bilmesi gereken şudur ki; önce dinlemeyi sonra dinletmeyi öğrenmelidir. Biz dinlemeyi bilmiyoruz.
• Önceki dönemlerde Fazıl Say bir arabesk tartışması başlatmıştı. Bu müzik tarzını “yılışık, hantal ve tembellik” göstergesi olarak yorumladı. Kendisine katılıyor musunuz?
Fazıl Say’a yüzde 99 katılıyorum. Ama şunu inkâr edemeyiz ki bunu biz ürettik. Bizler yıllardan beri konservatuarın varlığından bile haberdar olmayan insanları gördük. Siz, senfoniyi, klasik müziği aristokrat bir kesimin dışına çıkartmazsanız, toplum daha kötüsüne mahkûm olur. Tarihte de sınırlarımızı bunun için kaybettik. Fethedilen yerlere kültür değil güç götürdük. Güç çabuk kaybedilir. Oraya kültür aşılansaydı, Türklük tanıtılsaydı, her yerde bu kültür bilinir, hatta benimsenir bir hâl alırdı. O yüzden bu olaya biraz temelden bakmak lazım. Tüm bu gerçeklerle birlikte arabesk müziğinin, toplumun o gizli kalması gereken ezikliğinden, bastırılmış duygularından faydalanmaya çalıştığı bir gerçektir. Ama bu, topluma zarar veren bir faydalanmadır. Yani bir duygu sömürüsü- dür. Ama mesela Orhan Gencebay’ı ben bir arabeskçi olarak görmüyorum. Armonisiyle, çoksesli müziği bilmesiyle ben kendisini çok başka bir yere oturtuyorum.
• Bu yozlaşmada sorun nereden doğuyor?
Sorun kültür yozlaşmasında. Her gün topluma yeni bir şey pompalanıyor. Mesela hala eğitim müfredatında veya sınav sisteminde doğru düzgün bir karar alınmış değil. Her gelen Bakan, eğitimde değişiklik yapıyor. Silahlı kuvvetlerin neden hizmet kanununda bir değişiklik olmuyor? Demek ki bir şey baştan doğruysa onu değiştirmeye gerek yok. Piyano 15’inci yüzyılda üretilmiş bir enstrümandır. 2018 yılındayız ve hala aynı. Neden değişmiyor bunlar? Çünkü doğru bir tanedir.